İNSANOĞLUNUN TRAJEDİLERİNDE YOL ALMAK, CUMHURİYET KİTAP – SELCEN AKYEL, 2009

Selcen Aksel
Cumhuriyet Kitap, 7 Mayıs 2009

Hakan Yaman, ikinci romanı Fotoğraftaki Kadın ile aldı Yunus Nadi Roman Ödülünü.

  • Bazı açılardan daha oylumlu bir tür olarak nitelenebilecek olan roman türünü seçişinizin belli nedenleri var mı? Bunu anlatımınızda yan öyküler ve ana karakterle sınırlanmayan ayrıntılarla bütünlenen üslubunuzla ilişkisi var mı?
  • Romanı her zaman kendime daha yakın buldum. Diğer edebi türleri de zevkle okumama rağmen romanın bende farklı bir yeri var. Özellikle uzun soluklu bir macera olduğu için ve yazarken bana çok sevdiğim bir yan uğraş imkanı tanıdığı, beni uzun ve zevkli araştırmalar yapmak zorunda bıraktığı için, bazen küçük detaylarlarla saatlerce beni uğraştırdığı için roman yazmayı daha keyifli buluyorum. Ancak buradan öykü yazarlığını da önemsemediğim anlaşılmasın. Hatta tam tersi iyi bir öykü yazmanın roman yazmaktan çok daha zor olduğunu düşünmüşümdür hep.
  • Bir yandan peşinden gidilen tutkulu bir aşk, bir yandan özenle saklanan umudun yitip gitmemesi için gösterilen çaba; böylesine iki öğeli bir tematik bütünlük içinde sizin romanınızı bir aşk romanı olarak yine de değerlendirebilir miyiz ?
  • Bu değerlendirmeyi benden önce eleştirmenler yapmışlardı. Her ne kadar romanların böyle tek sözcükle kategorize edilmesini çok doğru bulmasam da ben de bu görüşe katılıyorum. Derinlerdeki ağırlık noktasını insan oğlunun iki önemli trajedisi, yalnızlık ve cinselliğin oluşturduğu  bir düzlemde ilerleyen  bir aşk romanı diyebiliriz. Biraz marazi bir aşkın romanı. Bu anlamda klasik aşk romanlarından ayrılıyor. Ama yine de öyle nitelenebilir.


DOĞAL BİR DURUM

  • Romanda ana karakterin hayata ve insanlara, belli bir kültürel ve entelektüel birikimle baktığını anlıyoruz. Ancak orta halli sıradan bir yaşam sürüyor, bazen basitleşebiliyor ve tutkusu söz konusu olduğunda uçlarda geziniyor. Bu simgesel olarak bir içsel çarpışmanın ve uyumsuzluğun yansıması mı?
  • Bu tespitinizi tüm insanlarda var olan ve kanımca olması da gereken doğal bir durum olarak kabullenmeliyiz. Hepimiz içimizde sosyal çevre için giydirilmiş bir “ben” ile yalnız kaldığımızda ya da kendimizi rahat hissettiğimiz ortamlarda kaldığımız   “çırılçıplaklık” veya “yarı çıplaklık” halini bir arada yaşıyoruz. Bu iniş çıkışlar yaşantımızın en temel ve doğal halleri. Romanın ana karakteri Suphi de doğal olarak içinde bu karşıtlığı barındırıyor.Üstelik kendine has ruh hali nedeniyle Suphi’de bu iniş çıkışlar zaman zaman biraz abartılı da olabiliyor.
  • Buna bağlı olarak; tarihsel döneme ilişkin ip uçlarıyla yüklü olmasa da, romanınızın günümüz dünyasının ve Türkiye’nin neresinde durduğunu sormak istiyorum…
  • Romanda çok açık bir tarih vermedim ama roman günümüzde geçiyor. Romanın günümüzde geçtiğini Suphi’nin yaşından ve gençliğinden bahsederken 1970’li yıllarla ilgili olarak anlattıklarından veya fotoğrafçılıktan söz ederken kendisinin artık geride kaldığı, her şeyin “dijital” oluşundan yakındığı bazı bölümlerden anlıyoruz. Aslında bunu çok da önemsemiyorum. Bu romanın elli yıl önce ya da sonra geçmesi içinde anlatılanları fazla bir değişikliğe uğratmazdı diye düşünüyorum.
  • Yapıtlarınızın bu ikincisiyle, yanı sanatında nasıl bir yolda ilerlemiş oluyorsunuz? Bazı açılardan farklı bir anlatım söz konusuyken…
  • İlk romanım bittiğinde aklımda iki roman taslağı vardı.Bunlardan biri “Fotoğraftaki Kadın” diğeri de şu an üzerinde çalıştığım romandı. Fakat “Fotoğraftaki Kadın” kendiliğinden öne çıkıp, adeta kendini yazdırdı.İlk romanımı altı yılda bitirebilmiştim. Bu romanımın sanki bir şiir gibi gelip sözcüklere ve cümlelere dökülerek kendiliğinden kağıtları doldurdu diyebilirim.Çok keyif alarak yazdığım bir roman oldu. Bu anlamda ilkinden oldukça farklı bir yazı süreçte yazıldı.Ayrıca yazdığım her yeni romanda farklı şeyler denemek istiyorum.