Silence Of The Birch Trees
Editor: | Page: | Publisher: | First Edition: |
Mert Tanaydın | 171 | SİA Kitap | 2020 |
Huş Ağaçlarının Sessizliği, Macide’nin, eşi Salim ve oğluyla pastanede Pazar kahvaltısı yaparken aniden ortadan kaybolmasıyla başlıyor. Bu ani gidişin nedenini romanın sonunda öğreniyoruz.
Romanda, insanoğlunun pişmanlıklarla çevrelenmiş, kıstırılmış yaşantıların içinde ne renkli hayaller büyüttüğünü okuyor ve daha önce sormadığımız sorular soruyoruz:
Hiç beklemediğiniz bir anda hayatınız aniden değişirse hayalleriniz ve özgürlüğünüz uğruna her şeyi, evinizi ve hatta sevdiklerinizi bile hiç düşünmeden terk edip gidebilir misiniz?
Sinopsis
Ankara’nın ilçelerinden birinde başlıyor roman. Macide, ilçedeki bir okulda müzik öğretmeni, eşi Salim banka müdürü, oğulları Can ilkokul öğrencisidir. Anadolu’nun küçük ilçelerinde mütevazı bir hayat süren binlerce aileden biriyken, günün birinde, bir Pazar kahvaltısı sırasında Macide’nin aniden ortadan kaybolmasıyla, her şey geri dönülmez şekilde değişiyor, başkalaşıyor; sadece Salim’e, Macide’ye değil, okura da yabancı başka bir şekle dönüşüyor.
Birinci bölüm boyunca Salim aniden ortadan kaybolan karısı Macide’yi arıyor. Önce onun hayatından endişe ederken, zamanla kendisini terk etmiş olabileceği gerçeği içini kemirmeye başlıyor. Bölüm sonunda Salim oğlunu eve gelen bakıcı kadına bırakıp, soluğu Macide’nin doktor arkadaşı Asuman’ın evinde alıyor. Salim’in Asuman’la geçmişte kısa süreli bir ilişkisi olduğunu, fakat ayrıldıklarını öğreniyoruz. Ancak Macide’nin ortadan kaybolmasını fırsat bilen Salim, Asuman’la olan ilişkisine kaldığı yeren devam etmekte gecikmiyor.
İkinci bölümde Macide’yi Midilli Adası’nda kiraladığı yazlık odada buluyoruz. Alt katta kalan komşusu Nikos Stamatiadis’le kısa sürede tanışıp arkadaş oluyorlar. Nikos, Yunanlı bir besteci ve orkestra şefi. Zevkli, düşünceli, kibar, her şeyden önemlisi bir müzik adamı oluşu Macide’nin ilgisini çekmeye yetiyor. Aralarında mesafeli ve masum bir flört başlıyor.
Bu arada, Asuman’ın evinde kalmaya başlayan Salim, tanıdıklarıyla, Macide’nin arkadaşlarıyla görüşerek onun izini bulmaya çalışıyor. Oğlu Can’ı, Macide’nin kaybolmasından kendisini sorumlu tutan kayınvalidesinin Antalya’daki evine gönderdikten sonra daha rahatlıyor. Ancak Macide’nin kendisini bir adamla terk etmiş olabileceği düşüncesi, kafasının içinde sürekli dönüp durmaya devam ediyor.
Son çare olarak, bir güvenlik şirketi sahibi, emekli polis arkadaşı Rahmi Mercan’dan Macide’nin izini bulmasını istiyor. Artık kendisini terk ettiğinden tamamen emin olan Salim’in dengesi iyiden iyiye bozuluyor.
Bu sırada dostlukları iyice ilerleyen Nikos’la Macide, Midilli Adası’na Türkiye’den şişme botlarla geçen Yunanistan’a geçmeye çalışan Suriyeli mültecilere geceleri kıyıda kılavuzluk ederek, yardımcı olmaya çalışıyorlar. Gündüz de adayı birlikte geziyorlar. Zaman zaman Macide’nin Nikos’a anlatamadığı büyük bir derdin pençesinde tek başına çırpındığına, sağlık sorunları yaşadığına tanık oluyoruz.
Yeniden Ankara’ya döndüğümüzde, Salim, Ankara’da bir meyhanede içkiyi fazla kaçırdıktan sonra gece arabasıyla ilçeye dönerken yaptığı kazada yaralanıyor. İlçedeki devlet hastanesine getirildiğinde kendisiyle doktor sevgilisi Asuman ilgileniyor. Hastanede kendine geldiğinde ilk ziyaretçisi emekli polis arkadaşı Rahmi Mercan oluyor. Rahmi Mercan, bulduklarını Salim’e anlatmaya başlıyor. Macide’nin Ankara’dan İzmir’e gittiğini, orada kısa süre kaldıktan sonra şehirden ayrıldığını, fakat sonra izini kaybettiklerini anlatıyor. Ancak onu mutlaka bulacaklarını da ekliyor. Rahmi Mercan Macide’nin yalnız olduğunu, otelde ya da gittiği yerlerde, yemek yediği restoranlarda yanında biriyle görülmediğini söylese de Salim’i Macide’nin kendisini bir adamla terk ettiği düşüncesinden uzaklaştıramıyor. Salim Macide’yi arama fikrinden yavaşça uzaklaşmaya başlarken onu, bir daha Ankara’ya geri dönmemek üzere hastane odasında bırakıyoruz.
Romanın sonuna doğru Macide’nin hayalini hep gitmek istediği fakat bir türlü fırsat bulamadığı uzunca bir Avrupa seyahatinin süslediğini öğreniyoruz. Türkiye’den ayrılırken önce anneannesinden yıllarca dinlediği Midilli Adası’na gitmeyi, oradan da büyük Avrupa kentlerinde bir seyahate çıkmayı planlıyor. Bunun için de evi terk etmeden kısa süre önce, annesinin ailesinden miras kalan evi sattıktan sonra kendisine verdiği paranın durduğu hesaptaki bütün parasını çekiyor.
Romanın son bölümünde Macide Midilli Adası’ndan Atina feribotuna bindiğinde yanında Nikos’un da olduğunu görüyoruz. Macide bu bölümde, Nikos’a içini döktüğü an her şey aydınlanıyor. Macide, feribotun güvertesinde gözleri yaşlı, kanser olduğunu ve sadece üç aylık ömrü kaldığını öğrendikten hemen sonra evi terk ettiğini anlatıyor. Ölüm korkusunun ilk şokunu üzerinden atar atmaz yıllarca hayalini kurduğu şeyi yapmak için evden ayrılmaya karar veriyor. Ölmeden önce son kez özgürce, canının istediği gibi birkaç ay geçirmek, hep hayalini kurduğu ışıklı Avrupa kentlerinde gezmek, dilediğince para harcamak istiyor. Kocası Salim’i bırakma fikrine kolay alışıyor, ancak oğlunu bırakmakta zorlanıyor. Sonunda bunun için de geçerli bir neden buluyor. Annesini sürekli karşısında eriyen, sonunda hayalete dönüşen biri olarak hatırlamaması, onu zihninde hep son kez gördüğü sağlıklı haliyle saklayabilmesi için oğlundan da sessizce uzaklaşıyor.
Nikos bir kez de Yunanlı doktorlara muayene olması için ısrar ederken Macide bunun yarasız olduğunu söylese de onu ikna edemiyor. Sonunda, feribot karanlık Ege Denizi’nde Atina’ya doğru yol alırken, tüm tanı ve tetkik raporlarını çantasından çıkarıp Nikos’un kucağına bırakıp güverteye çıkıyor.